2 Kasım 2012 Cuma

Bloodstain 1 (Gerçek bir yalnızlık öyküsü)


Uyandığımda hava kararmak üzereydi. İçim çoktan kararmıştı. Ayağa kalkmak istediğimde sol bacağımın olmadığı hissine kapıldım. Üzerime serdiğim pikeyi kaldırıp uzun uzun seyrettim sol bacağımı. Elimle kontrol ettim taşaklarıma kadar herhangi bir kopukluk yoktu sapasağlam ve yerindeydi. 
Toparlanmak istesem de sol bacağımı kıpırdatmak imkansız gibiydi. Sabahın kör saatlerinde içtiğim sekiz bira midemi alt üst etmiş, sürekli ağzıma acı suyu geliyordu. Midem magma gibi kaynıyor ve lav püskürtmek isteyen bir volkan gibi ağzıma doluyordu. Yardım isteyebileceğim herhangi biri yoktu bu soktuğum evde tam iki yıldır sebepsiz bir hüzün vardı ve artık ağzımın içi doluydu. Dün geceden bu yana hiçbir şey yememiştim. Birşeyler yemeyerek parayı elimde tutabileceğimi düşünüyordum. Kimileri cumartesi planlarına düşmüşken ben yemek yememekle iktisad yapabileceğimi düşünüyordum. Berbere gitmeyerek para mı harcamıyor soranlara da saçlarımı uzattığımı söylüyordum sebepsiz yere. 
Ayağa kalkmak için birilerine ihtiyacım vardı bu zamana kadar hissetmediğim yalnızlığımı az sonra kendi suratıma kusarak hissedecektim. 
O bahsettiğiniz sokaklarda ki kalabalık yalnızlıklar edebiyatından çok öte kendi suratıma kusuyordum ve yalnızlığın ne demek olduğunu suratımdan su gibi akan iğrenç kokulu şey anlatıyordu. 
Ayağa kalkmak için tekrar hamle yaptığımda yanımda ki sehpadan sürahiyi deviriyordum. Suyun akışını izliyordum kısa bir süre şişenin dibine vurup tekrar hızlı bir dalga gibi halıya yayılıyordu.
Başım sürekli dönüyor ve tanrı tarafından unutulduğumu hatta lanetlendiğimi düşünüyordum. Bacağım bana ait değilmiş gibi titremelerle sağa sola hareket ediyor bedenimden bağımsızlığını ilan etmiş bir kutlama yapıyordu sanki. Kalkmalıydım boğazım yandığı için ağzımdan pek nefes alamıyordum, burnum ise kusmuk dolmuştu biraz daha nefes alamazsam öleceğimi biliyordum. Bir kaç saniye içinde ölüm bir korku halini almış sürekli bu şekilde ölmek istemediğimi düşünüp engel olamadığım bir ağlama krizine giriyordum. 
Kollarım bedenimi kaldıramıyordu artık ve sert bir şekilde zemine vuruyordum kafamı. Öleceğimi biliyordum, ama bu şekilde olmamalı. Bir kaç gün sonra tutanakta annemin okuduğu şeyin kendi iç sularında ölmüş bir evlat olmaması gerekiyordu. Bunları düşünürken uyuya kaldım.
Uyandığımda gece yarısıydı sol bacağım yerindeydi ve bedenime yeniden saplanmıştı. Ayağa kalktım banyoya girip küvete elbiselerimle beraber yuvarlandım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder