2 Kasım 2012 Cuma

Bloodstain - 4 (Tamamı ile gerçek bir yalnızlık öyküsü)

Çocukken hep bir şeyler olabileceğime inanıyordum. İlkokulda sürekli ailesini okulda ki öğretmenlerine anlatan ve taklitler yapan bir piç kurusu idim. Büyüklerin sözlerine girip tokat yiyordum. Kendimce haklıysam sonucu ne olursa olsun dayak yemeyi göze alıp diyeceklerimden geri kalmıyordum. Orta okulda İmam Hatip Lisesi'ni benim tercihim sanıyordum uzun yıllar boyunca. Oysa annemin gizli bir dayatması olduğunu daha sonra öğrendim. Bir şeyler değişiyordu artık ulu orta ailemi anlatmıyordum ama konuşmaktan vazgeçmiyordum. Öyle çok konuşup, boyumdan büyük tartışmalara giriyordum ki. Bu sebeple gittiğim her yerde tarikatlar,vakıflar beni yönlendirip hem çocukluğumu kullanarak, hemde konuşkanlığımı kullanarak bana dergi kitap sattırıyor aynı zamanda kurslarına para toplattırıyordu. Tanrı ile aramız gayet güzeldi aslında o dönemlerde. Siyasilerle tanışıyordum hatta bir keresinde şimdilerde zerre haz almadığım Başbakanla birkaç haber kanalına çıkmış ona soru soruyordum. Tanrı'nın yanında yer aldıkça ödüllendiriliyordum sanki. Fakat yaptığım herşeyin karşılığında para almak beni oldukça tedirgin ediyor. Duygu düşüncelerimin bir bedeli olduğuna inandırılmaya çalışılıyordum. Şimdiler de hepiniz patronların, para sahiplerinin kucağında otururken hem onları gıdıklamayacak laflar sokuyor hem de kendinizi bir bok sanıyorsunuz. Oysa ay sonunu sevişmesi bitmiş bir orospunun sehpaya bırakılacak vizite ücreti gibi bekliyorsunuz. Bu duruma çok küçük yaşlarda karşı koyup dilime geldiğince, biraz da çocukça 'Allahın bana onun adını anıyorum diye sizler aracılığıyla para vermesi saçma.' dediğim gün annem okula çağrılıp yıllarca her öğretmenim tarafından söylenecek o meşhur cümleyi duyması bir dönüm noktasıydı hayatımda. 'Hanım bu çocuğu al bu okuldan, bundan bir şey olmaz.' Bu cümle daha sonraları bir kaç işgüzar yalak ve müfredat bağımlısı öğretmen tarafından daha söylenecekti. Düz bir liseye yazıldığım ilk günlerde kızlara aynı sınıfta okumak beni mutlu ediyordu. Çünkü din eğitimi verilen bir okulda erkeklerin birbirine parmak atmak adı altında götlerini avuçlaması tamamı ile şartların getirisi idi. En azından artık yokluktan birbirinin götünü ellemek için can atan ergenler yerine. Yeni yeni regl olmuş kızların bacaklarına bakıp evde masturbasyon yapabilecektim. Konuşmak vazgeçilmez huyum olduğundan bu bana para kazandırabilir bir şey gibi geliyordu. O zamanlar dinlediğim Kent FM'de ki bir radyo programı (Sonrasın da filmi de yapılan iki yavşak adam) beni bu işe yönlendirdi.
Ve sessiz bir hastalık yürüyor beynime

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder